Çoğunlukla çevremizde olan biten birçok şeyi kendimizle ilişkilendirmeye meyilliyizdir. Sanki karşı tarafın tüm davranış şekilleri, verdiği tepkiler bizimle alakalıymış gibi düşünürüz. Bazen sinirleniriz bazen beklediğimiz davranış şeklini görmek için çabalarız. Bazen cezalandırır bazen de uzaklaşırız. Kendimizi açıkladıkça o daha iyi anlayacak sanırız. Bununla birlikte ilişkilerde sınırlarımız olmalı ve birbirimize karşılıklı saygıyla alan açmalıyız.
Burada anlatmak istediğim, daha çok romantik ilişkilerde kafamızdaki şablona uygun davranışlar umut ederiz. İhtiyacımız olan tepkileri versin diye bekleriz. Kişilerin davranışlarını “Bunu bana nasıl yapar?” ya da “Ben bir şeyler yaptım ondan böyle davranıyor” şeklinde yorumlayabiliriz. Üstelik ilişkinin başında tam da aradığımız şeyi bulmuş gibi hissetmişsek, tüm davranışları ve yapılanları kendimizle bağdaştırmamız daha da muhtemeldir. Çünkü ilişkinin başlangıcında bulunan özen ve dikkat, zamanla ilişki kendi içinde ilerledikçe ezberlenmiş, kalıplaşmış iletişime dönüşebilir. Zihin alıştığı durumu tekrar etmeye daha yakındır. Sonra “En başta böyle değildik” diye düşünmeye başlarız. Oysa tüm bu davranışlarımızın altında öğrenmiş olduğumuz iletişim dili yatmaktadır.
Bize bakım veren kişilerle aramızda olan iletişim yetişkinlikteki ilişkilerimize yansıyabilir. Küçükken ihtiyacımız olan onayı şu an çevremizden bekliyor olabiliriz. Ya da ebeveynlerimizle negatif, kaygılı bir ilişkimiz olduysa yetişkinlikte de ayağımızın biri kapıya daha yakın olabilir. Sevildiğimizden ve kabul gördüğümüzden emin olamamışsak yetişkinlikte çevremizdekileri sanki imtihan ediyor gibi davranıyor olabiliriz. Bu hepimiz için geçerlidir. Öğrendiğimiz, belleğimize yerleşen ilişki kalıplarımız biz fark edip davranış şeklimizi değiştirene kadar devam edebilir. İlişkiden beklediklerimiz aslında geçmişten günümüze kadar ihtiyaçlarımız olabilir. Durumlara verdiğimiz tepkiler ve davranış kalıplarımız da bizim ihtiyaçlarımıza geçmişte gösterilen tutumlar olabilir. Hal böyle olunca aslında karşımızdaki kişilerin bizlerle olan iletişim şekilleri kendi iç dünyaları ve kendi öğrendikleri ilişki formatlarını gösterebilir.
Nitekim her davranış doğrudan bizimle alakalı değildir. Herkes doğduğu ailenin, dünyanın ona öğrettiklerini içinde taşıyor. Bu sebeple ilişkilerde sonu olmayan kısır döngülü tartışmalara girmeden hatırlayalım: İçimizdeki o ufak çocuğun şu an neye ihtiyacı var? Tam olarak ne istiyor? Bu istediği şey dışarıda bulabileceği bir şey mi? Tam olarak nasıl hissediyor? Şu an beklediği ya da verdiği tepkinin ne kadarı bu ilişkiye ait? Sonra derin bir nefes alıp konuya yeni bakış açımızla objektif bakarak kendimiz ve ilişkimiz üzerine düşünebiliriz.